Türkiye Bir Startup Olsaydı…

Belki bir startup içerisinde çalışıyorsun, belki de bir startup kurdun, ya da bu konulara meraklısın ve bol bol okuyorsun.. O zaman az çok işlerin nasıl ilerlediğini biliyorsun. Peki Türkiye’yi bir startup olarak düşündün mü hiç?

1923 yılında kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’ni; bugün 93 senesini geride bırakan bir startup olarak değerlendirirsek… Sizce başarılı mı sayılırdı başarısız mı? Bir startup’ın olmazsa olmazı müşteri memnuniyeti ne seviyededir? Kullanıcıları mutlu mudur? Alternatifler karşında tercih edilen olur muydu? Maliyetleri optimum seviyede midir? Yöneticileri kalifiye ve ekip kurabilecek potansiyelde midir? Yönetmelikleri, kuralları, prosedürleri yazılı ve tüm çalışanları tarafından uyulan adil bir sistem kurulmuş mudur?

Bugün bir startup kuracak olsanız; önce fikirlerinizi derleyip toplar, sonrasında da bir İş Planı oluşturursunuz. Türkiye’de bir startup kuruyorsanız genellikle İş Planı yapmazsınız. Çünkü İş Planı, Bütçe, İş Akışı gibi kavramlar bizim her zaman hafife aldığımız, yazılması prosedür gibi gördüğümüz işler. Şirket yöneticileri, ajans kurucuları, ve ülke yetkililerinin de içimizden çıktığını düşünürsek Türkiye’deki startuplarda da Türkiye’de de işler böyle yürüyor. Elbette yazılı olarak bir şeyler yapılıyor ama aynı kurumsal olduğunu iddia eden aile şirketlerinin giriş sayfasındaki vizyon, misyon, değerler gibi… İçi boş, yazılmak için yazılmış, ne şirket çalışanlarının bildiği ne de bilmek sorumluluğu hissettiği…

İş Planını öyle ya da böyle bir şekilde yazdın. İkinci adım bunun için bir ekip kurmak. Ekip kurmak bizler için kolay. Hiç mi mahallede top oynamadın? ‘Top oynamak isteyen kimler’ dersin, el kaldıranları oyuna alırsın. Baktın oynamak isteyen adamların sayısı yetersiz kaldı, etrafta gözüne çarpan çoluk çocuğu da zorla oyuna alırsın. ‘Oynamak istemiyorum’ derlerse daha önce bir iyilik yaptıysan yüzüne çarpar, ‘bak ben de senin için bunu yapmıştım’ diye ikna edersin. E dedim ya zaten aramızdan çıkıyor yöneticiler. Sen de iş ilanına başvuran adamı alırsın. Baktın birkaç kişi başvuruyor, senin kurallarına uyacak, en az başını ağrıtacak, mümkünse en az para isteyeninden seçersin ekibini. İşte Türkiye’de de işler böyle yürüyor. Normalde bir şirkette yönetici yapmayacağın adamların bazıları ne yetkilerle bir bakanlığı yönetiyor…

Sıra geldi müşterilerine. Startupsın, zaten elinde az kaynak var. Herhalde müşteri analizi için profesyonel bir pazar araştırması yaptıramazsın. Şöyle bir etrafına bakarsın, ne istediklerini zaten herkesten daha iyi anlarsın. İşte burada da işler böyle yürüyor. Bakıyorsun adamlar yol yapıldı diye halay çekiyor, yol yaparsın. Herkesin kullanmak isteyeceği, Türk Lirası ile para kazanırken dolarla ödeme yapmak isteyeceği yollar.

Pazarlama kanallarını belirledin mi? Yeni kurulan startupların sınırlı kaynakları olduğunu düşünürsek ilk başta TV kanallarında reklam çıktıkları az görülür. Arkalarında holding varsa o zaman durum değişir. Ama 93 yıllık bir startup isen artık TV’lerde reklam çıkabilirsin. TV’lerde reklam dediğime bakma, istersen haber kanalları senin olur, istersen sadece senin istediğin gibi konuşacak spikerlerin. Türkiye bu konuda oldukça başarılı. Medyaya önem veriyor, basılı ve görsel yayıncılığa büyük yatırım yapıyor. Hatta sosyal medyanın da ne kadar kuvvetli olduğunu artık fark etti. Bazen yayılmasını istemediği haberler çıktığında Twitter, Youtube, Facebook gibi haber kaynaklarını kesiyor. Aslında bu da sosyal medyaya ne kadar değer verdiğini gösteriyor. ‘Github’ bile kesiliyor yeri geliyor.

Sıra geldi iyi bir müşteri hizmetleri altyapısı kurmaya. Müşterin hazır, şimdi vakit önerileri, şikayetleri dinleme vakti. Adil olarak, müşterin senin gibi mi, değil mi, fikirleri aynı mı diye ayırt etmeden aynı hizmeti verebileceğin bir düzen kur. Türkiye bu anlamda başarılı mı? Mesela çözemediğin bir durumu çözmesi için yıllardır işleyen bir düzen olan mahkemeleri kullanır mıydın? Yargıcın, savcının hayata bakış açısının önemi olmadan objektif değerlendirebileceğini düşünüp başvurur musun bugün mahkemeye? Çünkü kendi kendine çözmeye çalışıyorsan bir yerde bir yanlışlık var demektir. Düşünsene adam bir internet sitesinden ayakkabı almış, yanlış ayakkabıyı yollamışsın. Adam yanlış ayakkabıyı aldığını nereye söyleyeceğini bilmiyor. Haydi es kaza sekretere ulaştı, sekreter nereye bağlayacağını bilmiyor. Yanlış departmana düşüyor çağrı. ‘Çağrı benle alakalı değil’ deyip kapatıyor şirketin yetkilisi. Adam yılmadı, bir şekilde call-centera ulaştı. Call center yetkilisi sana diyor ki, ‘hangi ayakkabıyı istemiştiniz?’ Yani sana yanlış ayakkabı yollanmasını bırak, senin ne istediğini bile göremiyor sistemden. Böyle başarılı startup olur mu? Olmaz. Gerçi bir startup etkinliğinde pek tatlı gözüken bir CEO, ‘biz iyi insanlarız, siz alın bir şeyler, yanlış olursa yolda hallederiz’ demişti. Sen, ben o şirketten belki bir mal almayız ama alan çıkıyor bazen. Gerçi bunu söyleyen CEO’nun startupı malesef kapandı, ama olsun. Bugün yeterli kaynağı olsaydı onun da müşterisi hazırdı.

Bir ajansın veya küçük bir işletmen varsa maliyetleri genelde sen kontrol edersin. Maliyet önemli çünkü günün sonunda kar senin cebine girecek. Ama şirketine yatırım almaya başladığında dengeler değişmeye başlar. Birileri senin daha hızlı koşmanı ister, bazı konularda imza için ona danışmanı, bazen de hesap vermeni bekler. E adam ortaya para koymuş. Sen büyü, adam da koyduğu parayı katlasın istiyor. Malını alan adama nasıl ‘sen parayı ver, maldan memnun olup olmaman beni etkilemez’ diyemezsen; yatırımcıya da ‘sen yatırımı yap beni rahat bırak’ diyemezsin. O yüzden şirketini kurduğun ilk zamanlarda çok sevdiğin ama sonrasında ters düştüğün adamlar olduğunda onlara savaş açarsan işin zor! Adam demez mi ‘kimse sana inanmazken ben sana destek oldum. Bugünlere gelmeni sağladım’ der. İnkar edersen riyakar, kabul edersen müşterilerin karşısında güçsüz olursun. Zor seçim. O yüzden zor zamanlarında kimden destek alacağını doğru belirlemen gerekir. Yani bütçe, maliyet, kar, ciro önemli konular.

Okuyacağın blog yazılarında, makalelerde, kitaplarda pek çok öğüt duyacaksın. Daha önce şirket kurmuş, başarılı olmuş, seri girişimciler mi dersin, 1000 şirkete yatırım yapmış VC’ler mi.. Hepsinin söyleyecek çok güzel cümleleri var. Onlara bakarsın, sana uyanı zaten çıkartırsın.

İçinde yaşadığım ülkemi bir marka olarak değerlendirdiğimde seviyorum ama yapması gereken çok işler, geliştirmesi gereken çok konular olduğunu da biliyorum. Bir startup olarak değerlendirdiğimde çok başarılı olduğunu gözlemliyorum. Çünkü her startup eninde sonunda günü kurtarmak, yarını görmek için çabalıyor. Ama 93 yıllık bir organizasyonun çok önce kurumsallaşması gerektiğini, kurumsallaşırken profesyonelleşmesinin zorunlu olduğunu, aile üyelerinin yöneticilikten çekilip yerini potansiyeli yüksek, değerli, yetkin ve yönetmeyi bilen yöneticiler getirmesi gerektiğini düşünüyorum.

Son olarak tanımadan sevdiğim, işlerini elimden geldiğince takip ettiğim bir kurucu demiş ki; ‘Akıl ve mantığın çözümleyemeyeceği mesele yoktur.’


Bir cevap yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.