Startup’ta çalışmak!

Her zaman toplantı yapmak için oturduğum masada şimdi nihai kararın verilmesi için oturuyorum. Ofisin klimasının sonuna kadar açık olması bile içerisinde bulunduğum harareti bir parça söndüremedi. İçinde bulunduğumu hissettiğim çaresizlik yüzünden mi, üzüntüden mi midemdeki sancılar anlayamadım.

Bu zamana kadar hep benim hazırladığım belgeler önüme uzatıldı. İnsanlarla işe başlamadan önce yaptığım mülakatlardaki gibi samimi olmayı seçmiştim her zaman sıra işten çıkarma, karşılıklı fesih veya istifa işlemine geldiğinde. Bu sefer söz konusu ben olunca ise samimi değildim. Ağlamak istiyordum ama bu profesyonelliğe sığmazdı, etraftaki eşyaları fırlatıp atmak geliyordu içimden ama bu da profesyonelliğe sığmazdı, sığdırılmazdı.

Mesainin sonlarına yaklaşırken toplantıya çağrılmış olmamdan yapacağımız konuşmanın konusunu biliyordum. Belgelerin üzerinde ‘karşılıklı fesih’ yazıyordu ama durum hiç de karşılıklı değildi. Hoşnut olmadığım işim değil 8 ay once ekibime kattıkları direktördü. Ne insanı değerlerde, ne etik duruşta ne de iş tarzlarımızda anlaşabildik. 8 aylık yoğun bir mobbing sonucunda dünyadaki en sevdiğim şey olan işime giderken ayaklarım geri geri gidiyor, bugün yine ne saçmalıklarla uğraşacağım dedirtiyordu.

Konuştuk. Uzun uzun. Zordu konuşmak. İnsanın boğazı düğümlenince konuşmak nasıl bir işkencedir bilirsin sen de. Anlattırma bana.

Bu hikayenin bitişinden önce belki de başlangıcından bahsetmek gerekirdi.

Plaza ortamında çalışıp, kurumsal dünyanın jargonuna hakim olan ben aslında daha ilk görüşmemizde yepyeni bir dünyayla tanışmıştım. Kendini kurumsal olarak adlandıran bir insanın her bir hücresine aykırı gelecek bir görüşmeden sonra işe başlamıştım. Öyle saftım ki, mülakattaki bu farklılığın yeni bir mülakat tarzı olduğunu düşünmüştüm. Samimiydi. Keyifliydi. İçtendi. Bana işe evet demekten başka bir seçenek kalmamıştı.

İşe başlamamdan bir iki hafta sonra tanıştığım, kim olduğunu bilmediğim, odama girip ekibe hoş geldiğiniz, kendinizi tanıtır mısınız diyen kişiye tüm şuursuzluğumla siz benim odama hoş geldiniz, ben sizi tanıyabilir miyim diyip tanışmıştım masanın karşısında benimle çıkış görüşmesi yapan patronumla.

Karşılıklı fesih yerine başka çıkar yollar bulmaya çalışıyordum. Bulamadım. Bulamadık.

İnsan bir hikaye bittiğinde ilk başını ve en sonunu hatırlıyor. Bundan tam 5 yıl önce markafoni hikayem bitmiş. Bugün anladım ki ne başlangıçlar ne de bitişler asıl önemli olan. Hikayenin aslı hep ortasında saklı. 


2 Comments

  • Mustafa Balaban

    2 Ağustos 2016

    Büyük dağların, büyük dumanları…

  • Gizli

    23 Mayıs 2017

    sizler sayesinde büyüyen bu şirket bugun iflas eşiğine gelmiştir. Bu duruma getirenlerin kulakları çınlaması dileğiyle..

Bir cevap yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.